16 Mayıs 2011 Pazartesi

MEVLANANIN İNSAN ANLAYIŞI







İnsanı ilk defa konu alan sofistlerdir. Ondan önceki filozoflar insanla ilgilenmişse de fazla üzerinde durmayıp doğaya yönelmişlerdir. Fakat sofistler söz sanatını kullandıkları için insanlarla daha çok iç içe olmuşlardır. Konuşmalarıyla insanları etkilemek istedikleri için insanların psikolojik yönlerine eğilip

onların duygularını

düşüncelerini bakış açılarını öğrenmeye çalışmışlardır. Daha sonra filozoflar insan hakkında değişik tanımlar yapar. Örneğin: filozoflar insanla ilgilenmişse de fazla üzerinde durmayıp doğaya yönelmişlerdir. Fakat sofistler söz sanatını kullandıkları için insanlarla daha çok iç içe olmuşlardır. Konuşmalarıyla insanları etkilemek istedikleri için insanların psikolojik yönlerine eğilip

onların duygularını

düşüncelerini bakış açılarını öğrenmeye çalışmışlardır. Daha sonra filozoflar insan hakkında değişik tanımlar yapar. Örneğin:




Platon “İnsan iki ayaklı tüysüz bir hayvandır.”




Sokrates: “İnsanın kendini bilme ilkesi” olarak tanımlamıştır.




Aristo: “Düşünen hayvan” ve “Toplum kuran canlı” diye tanımla-




mıştır.




Nietzsche "Hayaları olmasaydı Tanrı derdim"demiştir.




Batı dünyasında ki insan tanımları hep hayvanlarla bağlanarak yapılmıştır. Onlar insanın hayvanlarla benzer yanı olduğunu ve farkın sadece akla sahip olup

düşünmesi olduğunu belirtmişlerdir. Yani onlarda insanın değeri çok önemli olmamıştır. Tabi bu filozoflarımız insanın fiziki olarak tanımını vermiştir. Türk İslam dünyasında ise filozoflarımız şöyle tanımlamıştır:




İbn Haldun: “İnsan geleneklerin ve alışkanlıklarının çoğudur

tabiatının ve mizacının değil”




İbn Sina: İnsanın tanımına düalist bir yaklaşımla bakar.




İslam filozoflarımızın tanımlarına baktığımızda Batı dünyasının tanımlarından farklıdır.Burada ise insana daha çok önem verilmiştir. Bu önemde yaratıcının yarattığı en mükemmel varlık olduğu içindir. Batı dünyası fiziki olarak ele alırken

İslam dünyası insanı akıl

ruh ve nefis olarak tanımlar.Görüldüğü gibi tanımlar farklı farklıdır.




Mevlana ise insanı İslam filozofları gibi tanımlar. Onun felsefesinde merkezde birey vardır. ”Ona göre

Tanrı ses ve söz olarak insanda belirmiştir.İnsan kendisindeki Tanrı sırrına aşkla erişir ve bilgi sahibi olur.”

[1]

Ve insanı hem aşık hem de maşuk olarak görür.Yani hem seven hem de sevilendir. Onu diğer canlılardan üstün tutar. Çünkü insanı Allah yaratırken ona kendi ruhundan üflemiştir ve insan Allah’tan bir eser taşır.Bu yüzden o kesinlikle insanlar arasında ayrım yapmaz

ister dinsiz

ister ahmak

isterse fakir veya zengin olsun… Onun yanında herkes birdir. Allah herkesi ayrım yapmadan yaratmıştır. İnsanlardan da asla şikayet etmemiştir. Kim ki şikayet ederse ona göre Allah’ isyan etmiş ve yarattığı en yüce varlığı inkar etmiş oluyordu. Çünkü onun gayesi insandı

insanları hidayete ulaştırmak ve ebedi mutluluğuna vesile olmaktı. İşte bunu da Kuran

sünnet ve peygamberimizin izinden giderek gerçekleştirmişti.




O çok alçakgönüllü bir insandı.Çevresinde sultanlar

birçok alim

zengin

soylu kişiler olmasına rağmen o hep fakirlerle

kimsesizlerle

yardıma muhtaç insanlarla vakit geçirirdi. Uygunsuz konuşmalara katılmaz

çok zorlandığı durumlarda da yumuşak bir şekilde konuşmak istemediğini belirtirdi. Mevlana

cariyelere

hizmetkarlara karşı tavırlarında ve anlayışında da güzel ahlaklıdır. Suçlu-ları hor görmez

hep

affederdi.Çünkü insanların kötülük yapmasını onların bilgisiz olmasına bağlardı. Mesnevi’de bu konuda şunları söylemiştir: ”Kişiler kendi ayıplarını önceden görseydi

kendini düzeltmekten nasıl uzak olurdu?” “Kendi ayıbını gören cana ne mutlu!Ayıp söyleyen

ayıbı kendine satın alır.”

[2]




Çocuklara karşı merhametli ve şevkatliydi. Onlara kızmaz ve onları incitmezdi. Barışcıl ve birleştirici yönü vardı. İnsanlara helal lokmayı tavsiye ederdi. Peygamberimizin “Gücün varsa istemekten sakın” sözü doğrultusunda çevresindeki insanlara dilenmeyi yasaklamıştır. Ellerinden geldiğince alın teri ile kazançlarını sağlamalarını tavsiye eder.




İnsanları iyi ve kötü ayrımı yapmamıştır ama insanın kötü yanın-




dan da bahsetmiştir. “Deri ilaçla bela çeker; Taif derisi gibi hoş olur. Yoksa ona acı ve keskin ilaç sürülmeseydi

kokardı; nahoş ve pis kokulu olurdu. İnsanı tabaklanma-




mış

rutubetlerden çirkinleşmiş ve ağırlaşmış deri bil.”

[3]

Görüldüğü gibi Mevlana burada insanın kendisinin belaya yatkın olduğunu belirtmiş ve eğer insanlar acı ve kötülükten kurtulmayı yani iyiyi istemeseydi insanın çok çirkin bir varlık olacağı-




nı Mesnevi’sinde belirtmiştir.




Ona göre “İnsanı sevmek Tanrı’yı sevmektir sözleriyle varlığın özünü

mutlak güzellik ve iyiliği tüm yaratılmışlar içinde sade insanın sezebileceğini




belirtir. Madem ki evren Tanrı’nın kudretinin ortaya çıktığı alandır

hayattaki her şey Tanrı adına sevilir ve korunur. Evrendeki düzen ve yasa bize

kendimizde bulmamız gereken uyum ve ölçü için de bir örnek oluşturur. Madem ki insan varlıkların en şereflisidir

insanlar arasındaki sevgi dostluk bağı ve yardımlaşma ahlakın özüdür ve ibadet özelliği taşır.”

[4]

Buradan da anlaşıldığı gibi Mevlana tam bir güzel ahlak abide-




sidir. Onun gibi düşünen diğer filozofumuz olan Yunus Emre’de insanların Tanrı sevgisi ile bir birlik oluşturulabileceğini düşünmüştür. Ve der ki “Yardanı sevdik yaradandan ötürü.” Yaradanına duyduğu aşkı da şöyle dile getirir:




“ Ben yürürem yane yane




Aşk boyadı beni kane




Ne akılem ne divane




Gel gör beni aşk neyledi…”




İnsanların kardeşlik hoşgörü ve sevgi içinde olmaları konusunda Yunus Emre şöyle der:




“ Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize…”




Sonuç olarak Mevlana tasavvuf yolunu seçip onu en güzel şekilde yaşayıp

insanlara da yaşatmaya çalışmıştır. İlahi aşka önem verip onu yüceltmiştir. Varlığın bilgisini elde etmek için akıla başvurmamıştır. Ancak ve ancak aşkla elde edileceğini savunmuştur. Ve bu dünyada insanın gayesi Allah’a ulaşmak olması gerektiğini düşünür.Bu konuda Plotınos’aynı fikirdedir.Onun felsefesinde de insanın gayesi Bir’e ulaşmaktır.




“Mevlana düşünce biçimi

dini

bilimi

Allah sevgisini harmanlamış

sevgiyi her bir düşünce ve eyleminde insanı

sevgiyi ve dini merkeze almış

tüm bu unsurları yüzyıllardır eskimeyen bir biçime sokmuş

kitlelerin hala ona hayran olmasını ve onun yolundan gitmesini sağlamıştır.Tüm eserlerinde bu harmanı

tüm insanlığın anlayabileceği biçimde anlatmış

örneklerle güçlendirmiş

böylece tüm dünyada da benimsenmesini sağlamıştır. Yaşadığı coğrafyanın etnik çeşitliliğiyle bir kaynaşma ortamı yaratan Mevlana

böylece birkaç kültürü de bir araya getirmiştir.

[5]




Mevlana’nın felsefesini; az yemek

az konuşmak

az uyumak

şehvete önem vermemek

nefse hakim olmak

insandan gelen her türlü eziyete katlanmak

kötü insanlardan uzak durup

iyilerle birlikte olmak ve asla Allah’ın yasaklarına karşı gelmemek

Kuran ve peygamberin izinde gitmek şeklinde özetlene-




bilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder