Ateşin olduğu yerden nasıl dumanlar çıkarsabir gönüle aşk şimşeği düşünceartık o gönülde bir başka gönül kesilir. Katır çobanı incinin kıymetini bilmediği gibisıradan adamlar da âşıkların halini bilemez. Âşık kimse bir an dünyaya dalıp huzur bulursa aşk ondan yüz çevirir. Maşuk da araya binlerce perde çeker. Aşk hançerinin ciğerde açtığı yara ilaç kabul etmez. Onun şifası sevgilinin yüzüdür. Şimdi aşk padişahı Hazret-i Mevlânâ konuşsun. O söylerse güzel söyler:
“- Aşkyüzüme binlerce nükteler yazdı; aşıksanız gönlümün halini görün de okuyun.
Ne kadehtir her an aşıklara sunulup duran kadeh; erseniz siz de bu çeşit kadehi alınçekin!
Balıkların suyu da denizdirekmeği de; balıksanız ne diye ekmeğin dudağına aşıksınız?
Mihnetlerleeziyetlerle dopdolu bir kırba varadı benden. Atın taşıkırın o kırbayı da tamamiyle kurtulun gitsin.”
.....
“Sevgilinin gam güneşiyle zerre-zerre olduk; senin içindeyse böyle bir heves belirmedi bile; uyuyakal.
Onun razılığını aramak için su gibi koşup duruyoruz; o nerdeymişderdin bile değiluyu sen.”
“Gökyüzünde aydın ayyıldızların arasında nasıl belirirgörünürse aşık da yüzlerce kişi arasında öyle beliriröyle görünür.
Akılbütün yolları-yordamları bilir de aşkın yolunu-yordamını bilmezşaşırır kalır.
Aşk ab-ı hayatından tadan kişiHızır’ın gönlüne sahiptir; arı-duru sulargüzelim kaynaklar hiç olurhiçe sayılır onca.”
Evet: Aşk kuşu her başa konmazâşıkların derdini de her tabib bilmez.
Ey dünya fidanında meyveler yetiştiren kimse; bir de gönül fidanında meyveler yetiştirmeyi dene... Sabah-akşamgündüz-gece dünya ile boğuşup duruyorsun da eline gamdan başka ne geçiyor? Gam köyüne çadır kuranlar yine bin türlü dertle bu dünyadan kopup gideceklerdir.
Şimdi dikkat kesilkulağındaki dünya pamuğunu çıkarıp atdostun dosta ettiğine iyice bak...
Belh Sultanı İbrahim bin Edhemtacâ tahta tekmeyi vurup Allah ( C.C) yoluna revan olmuştur. Bu yol çok çetin ve zahmetli bir yoldu.
Zehirle pişmiş aştan yemedikçe menzile varmak da mümkün değildi...
Nice belâlaradertlerefelâketlere uğraya uğraya yoluna devam ediyordu...
Kıvrım kıvrım uzayan yollar onu nereye götürüyordu? Gidiyordu ya canı da dudağına gelmişti sanki. Dehşetli bir yağmur yağıyorrüzgâr onu kuru yapraklar gibi savuruyordu. Soğuk ve tipi nefesini donduracak haldeydi.
Nihayet bin türlü zahmetle bir kasabaya ulaştı. Gariplik boynunu bükmüştü. Gideceksığınacak bir yeri yoktu ki... Hz. Mevlana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder