16 Mayıs 2011 Pazartesi

MEVLANA MÜZESİNDEN...

  1. MEZAR ODASININ SIRRI

    O muzenin kapisindan iceri girerken, karsima
    ‘Da Vinci sifresi’ gibi esrarengiz bir hikayenin
    cikacagini bilmiyordum.

    Bu, bir sanduka ve onun altindaki mezarin hikayesi.

    Ama oyle basit bir hikaye degil.

    Hikaye 13’uncu yuzyilda basliyor ve
    1930’da esrarengiz bir aile trajedisine
    kadar uzaniyor.

    Hikaye beni cok etkiledi.

    Sizi de etkileyecegini tahmin ediyorum.

    SAF TUTMUS SANDUKALAR ARASiNDA

    Hayatimda ilk defa Konya’ya gitmistim.

    Konya’da Mevlana Muzesi’nin kapisindan
    ilk adimimi attigimda, belki de sadece benim
    hissettigim mistik bir ruzgar esti ve beni icine
    alip goturdu.

    Hayatimda hicbir mekan daha ilk anda beni bu
    kadar etkilememisti.

    icerden cok hafif bir ney muzigi geliyordu.

    Sag tarafta, sanki saf tutmus sandukalari
    goruyordum.

    Yanimda Mevlana Muzesi Mudur Yardimcisi
    Dr. Naci Bakirci vardi.

    Mevlana’nin sandukasinin onune gelinceye kadar,
    mistik bir turistten farkli degildim.

    Ancak o sandukanin onunde Dr. Bakirci’nin anlattigi
    o muthis hikaye basladi.

    Daha dogrusu, o sandukanin altindaki
    ‘mezar odasinin sirri’...

    500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE

    Nefesimi kestim ve onu dinledim.

    iste ondan dinlediklerim.

    Anlatildigina gore her sey 1273’te Konya’da
    kaldirilan bir cenazeden sonra basladi.

    Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralik 1273
    gunu vefat ediyor.

    Cenazesine yuzbinlerce insan katilmis.
    Naasi, iplikci Camii’nden, 500 metre ilerdeki
    bu turbeye 8 saatte getirilebilmis.

    Muslumanlar Mevlana’nin naasini defnedebilmek
    icin gayrimuslimlerin cenaze cemaatinden cikmasini
    istemisler. Ancak onlar, ‘Bize İsa’yi da Musa’yi da
    Mevlana ogretti’ diyerek bunu reddetmisler.

    Mevlana’nin kabrinin altina bir ‘mezar odasi’
    bulunuyor.

    MEZAR ODASİNA 700 YİLDA 1 KİSİ İNDİ

    Eski Turklerde mezarlarin altina Farsca ‘zir-i zemin’
    yani ‘zeminin alti’ denilen bir mezar odasi yapilirmis.

    Mevlana’nin naasi da boyle 4 metrelik bir mezar
    odasina konmus.

    Ancak o tarihten bu yana mezar odasina kimse
    inmemis.

    Sadece bir kisi haric.

    Rivayete gore Sultan Dorduncu Murad,
    Mevlana’nin turbesini ziyarete geldiginde,
    mezar odasinin icinde ne oldugunu cok merak etmis
    ve bu odaya girmek istemis.

    Ancak donemin Mevlevi buyukleri, buna kesinlikle
    karsi cikmis ve girmesini engellemisler.

    Bunun uzerine Sultan, elindeki tespihi, agzi acik
    odanin icine atmis.

    Veya dusurmus.

    Bu tespihi almak uzere 7 yasinda bir kiz cocugu
    mezar odasina indirilmis.

    Bilinen tek sey, odanin iki tarafindan asagi dogru
    merdivenlerin indigiymis.

    Kiz cocugu mezara inip ciktiktan sonra dili tutulmus.

    Dr. Naci Bakirci, ‘Cocugun dilinin neden tutuldugu
    hala bilinmiyor’ diyor.

    KUCUK KİZ MEZAR ODASİNDA NE GORMUSTU

    İste bu olaydan sonra ‘mezar odasinin sirri’ iyice
    merak edilmeye baslanmis.

    Acaba kiz cocugu orada ne gormustu de dili
    tutulmustu?

    Bir iddiaya gore, oda cok karanlik oldugu icin cocuk
    cok korkmus ve gecirdigi travmadan dolayi dili tutulmustu.

    Ancak bir baska iddia daha var ki, o ‘mezar odasinin
    sirrini’ daha da koyulastiriyordu.

    Selcuklu Turkleri o tarihte mumyalama teknigini
    biliyorlarmis. Fatih Sultan Mehmed dahil 7 padisahin
    naasi mumyalanmis.

    Mevlana’nin naasi da mumyalandigi icin muhtemelen
    oyle duruyordu.

    Kiz cocugu orada yatan Mevlana’yi gorunce bu hale
    gelmis olabilirdi.

    Bu olay donemin onde gelen Mevlevilerini harekete
    geciriyor ve 1640 yilinda mezar odasinin agzi
    tuglayla orulup uzeri kursunla kaplaniyor.

    O tarihten sonra mezar odasinin agzindaki kursun
    hicbir zaman kaldirilmadi.

    Mezar odasi, sirlariyla birlikte belki de ebediyete
    kadar sessizlige gomuldu.

    1930’LU YİLLARDA MUZE MUDURUNUN ODASİNDA

    Ancak odanin hikayesi burada bitmiyor.

    Aradan 300 yil gectikten sonra, Misir’daki piramit
    sirlarina benzeyen bir dizi olay daha yasanacakti.

    Bu olayin iki tanigi vardi.

    Biri olayi yasayan Yusuf Akyurt isimli biri.

    Oteki de onun yasadigini Murat Bardakci’ya anlatan
    Abdulbaki Golpinarli Hoca.

    1930’lu yillarin guzel bir gununde, Mevlana Muzesi’nin
    Muduru Yusuf Akyurt odasinda tek basina otururken,
    aklina sandukanin altindaki mezar odasi gelir.

    İcinden ‘Acaba su odaya bir girsem de icinde ne
    oldugunu gorsem’ diye gecirir.

    Ancak tepki cekecegini dusundugu icin kararsizdir.

    O AN KAPİ CALİNDİ YASLİ ADAM GİRDİ

    Tam o esnada kapi calinir ve iceri, muzenin yasli
    odacisi girer.

    Bu yasli adam aslinda, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin
    ilanindan sonra tekke ve zaviyeler kapandigi icin muzeye
    cevrilen turbede odaci olarak calismayi kabul etmistir.

    Yasli Mevlevi dedesi saygili bir sekilde iceri girer ve
    Yusuf Akyurt’un tuylerini diken diken eden su cumleyi soyler:

    ‘Sakin oraya inmeyi dusunmeyin...’

    Ancak bu saskinlik, muduru kararindan vazgecirmez.
    Mezara inmek uzere kursunla kapli kapagin onune gelir.

    Haliyi kaldirir. Tam kapagi acmak uzereyken, bir adam
    haykirarak iceri girer:

    ‘Mudur bey, yetis evin yaniyor...’

    Yusuf Akyurt gelinceye kadar evi kul olmustur.

    İste tam o sirada eline bir telgraf tutusturulur.

    Muze muduru baska bir yere tayin edilmistir.

    KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA

    Konya-Ankara yolu o gun cok issizdi.

    Gun batmis, alacakaranlik etrafa hakim olmaya
    baslamisti.

    Uzaktan gelen kamyonun farlari, henuz tam karanlik
    hale gelmemis ufukta ciliz iki nokta gibi duruyordu.

    Soforun yaninda kapiya dayanmis sekilde oturan cocuk
    kimbilir hangi hayallere dalmisti.

    Kamyon bir kavise girdigi sirada kapi aniden acilir ve
    cocuk alacakaranligin icinde kaybolur.

    Kamyon durup, icindeki iki adam kapidan ucan
    cocuga ulastiklarinda is isten gecmistir.

    Cocuk oteki dunyaya gocmustur.

    Cocugun basinda duran ikinci adam, basi ellerinin
    arasinda hungur hungur aglamaktadir.

    O adam, Konya’dan tayini cikan Muze Muduru
    Yusuf Akyurt’tur.

    Kimine gore, mezar odasinin sirri, onu hala
    takip etmektedir.

    MEZARİN BASİNDA SOYLENEN SON SOZLER

    Yusuf Akyurt oglunun cenazesini alip Konya’ya doner.
    Cenaze toreninden sonra dogruca Mevlana Muzesi’ne
    gider ve sandukanin basinda ellerini acip haykirmaya baslar:

    ‘Yetmedi mi? Affet artik...’

    Butun bunlar neydi? Efsane mi? Gercek mi?

    Kucuk kizin dili niye tutulmustu? Yasli odaci,
    mudurun kafasindan gecen dusunceyi nasil anlamisti?

    Bunlarin cevabi yok.

    Ben bunlari anlatan insanlardan dinledim.

    Bildigimiz tek sey var. Mezar odasi 731 yildan
    bu yana sirrini muhafaza ediyor.

    Umarim bundan sonra da muhafaza etmeye
    devam eder.

    Cunku bilinmezligin yarattigi bazi mistik duygulara
    ebediyen ihtiyacimiz olacak.

    Cunku hepimizin icinde, sadece kendimize ait sirlarin
    saklandigi kucucuk odalar var.

    Uzerleri kursunla kapli kucucuk odalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder