16 Mayıs 2011 Pazartesi

HZ.MEVLANA NIN KADER VE İRADE HAKKINDA DÜŞÜNCELERİ



HZ.MEVLANA NIN KADER VE İRADE HAKKINDA DÜŞÜNCELERİİmanın şartlarından biri de kaza ve kadere iman etmektir.ancak insan iradesinin kader karşısındaki durumu kelam ilminde bir tartışma konusu olmuş; bazı alimler insanın her fiilinin cenab-ı Hakk’ın tayin ettiği kadere bağlı olduğunu

dolayısıyla seçme hakkına sahip olmayan insanın yaptıklarından sorumlu tutulmayacağını savunmuş; bir diğer grup da insanın sınırsız bir irade hürriyetine sahip olduğunu iddia ederek ilahi kaderi inkar noktasına gelmiştir. Toplumun tartışmalı konularına çözümler getiren gerçek bir aydın ve rehber olan Mevlana nın bu konudaki düşünceleri incelenince O nun orta yolu tutarak hem insanın irade ve hürriyetinin

hem de ilahi takdirin mevcudiyetini kabul ettiği görülür.

Mevlana öncelikle ilahi iradenin insan iradesinin üzerinde olduğunu ve kulun bu takdiri yenmesinin mümkün olmadığını belirtir. Cenab-ı Hak

irade ve kudret sıfatıyla her insan üzerinde bir takım tasarruflarda bulunur ki

insan bunları bertaraf edecek güce sahip değildir. Mevlana bu konuda firavun ve Hz.Musa ile ilgili çarpıcı bir örnek verir:
Rüyasında saltanatını yıkacak bir peygamberin dünyaya geleceğinin gören firavun

bazı tedbirler alır. Önce bütün eşleri birbirinden ayırarak beklenen peygamberin doğmasını engellemek ister .daha sonra müneccimlerden bu çocuğun dünyaya geldiğini öğrenince o yıl doğan bütün çocukları öldürtür.Hz. Musa nın annesi çocuğunu ölümden kurtarmak için onu beşiğiyle nil e bırakır. Suda sürüklenen beşik firavunun sarayının önüne gelir ve firavunun eşi çocuğun ölümüne mani olur.firavun bilmeden can dostunu kendisi büyütür. Bu örnekte insanın tedbirle takdir dairesinden çıkmaya muktedir olmadığı anlatılırki

imanın esası olan kader inancı bu mahiyettedir.

Bazı olaylar da insanın düşüncesi

hayali veya isteği dışında gerçekleşir. Bunlara karşı koymak elden gelmez. Hz. Ömer in yaşadığı bir olay

bu duruma örnek teşkil eder. İslamiyeti kabul etmeden önce kızkardeşinin Müslüman olduğunu öğrenince müthiş bir öfkeyle peygamberimizi öldürmek ister. Ancak Hz. Peygamberin huzuruna gelip O nun nurlu yüzünü görünce öfkesi geçer ve Müslüman olur. Kureyş müşrikleri onun peygamber katili olarak dönmesini beklerken o yüce peygamberin can dostu ve ona zarar vermek isteyenlerin düşmanı olarak geri döner. (fihi ma fih)

Butaya kadar anlatılanlardan insanın bütünüyle pasif olduğu sonucu da çıkartılmamalıdır. Zira insana seçme hakkına sahip olduğu konularda cüz’i iradesiyle karar verme hürriyeti verilmiştir. Cenab-ı Hak

insana iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmesi için akıl

ilim ve din vermiş

doğru yolu öğrenmesi için kendisine rehber olacak peygamber ve kitaplar göndermiş ve dünyadayken yaptıklarından sorumlu tutacağını

buna göre ceza ya da mükafat vereceğini bildirmiştir. O halde insan cüz’i iradesiyle yaptıklarından sorumlu bir varlıktır.

İnsanlara hidayet yolunu öğretmek için indirilen kuran-ı kerim

emir ve yasaklara dair hükümlerle doludur.” İnsanda irade olmasaydı Cenab-ı Hak

da emirlerini göndermezdi.” Diyen Mevlana

“iki iş arasında tereddüte düşeriz.seçme hakkı olmasaydı bu tereddüt nasıl olurdu?eli ve ayağı bağlı kimse bu işi mi yapsam o işi mi der mi?” sözleriyle de tereddütün seçme hakkına bağlı olduğunu belirtir.

Mevlana ya göre yapılan işten kaderi sorumlu tutmak şeytana

sorumluluğu kabul etmek de insana özgü bir davranış şeklidir. Çünkü iradeyi yok sayarak suçunu kadere yükleyen ilk varlık şeytan

insanın yaptığı işten sorumlu olduunu kabul eden ilk insanlarda Hz. Adem ile Hz. Havva dır. Hz. Adem ve eşi

şeytanın hilesine aldanarak kendilerine yasak meyveyi yedikten sonra “dediler ki : ey Rabbimiz biz kendimize zulmettik. Eğer bzi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz” (araf

7/23) ayetinde belirttiği üzere hür iradeleriyle yanıldıklarını itiraf etmişlerdir.

“hırsızlık suçuyla hakim karşısına çıkan ‘ne yaptıysam Allah’ın takdiriyle oldu’ deyince hakim de ‘ben de seni Allahın emriyle cezalandırıyorum’ der” örneğiyle Mevlana

herkesin ektiğini biçtiği

içkiyi içenin sarhoş olduğunu

çalışana verildiğini belirterek sorumluluğu da insan olmanın gereklerinden biri olarak görür.

Özetle

Mevlana nın kader ve irade konusundaki düşüncelerini cüz’i iradeyi inkar edip her fiili cenab-ı Hakk’a yüklemenin sorumluluktan kaçmanın yanlış olduğu; insanın her türlü iradesiyle iyiyi

doğruyu ve güzeli arama yolunda çalışması elinden gelen gayreti gösterdikten sonra kadere teslim olması

tevekkül etmesi yönündedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder