16 Mayıs 2011 Pazartesi

HZ MEVLANA VE ŞEMS İLİŞKİSİ

            İki bilinmeyenli bir denklem Mevlana ve şems ilişkisi. Bu ilişkinin gizemi şu sıralar Türk edebiyat dünyasını da sarmı. durumda. Peki işin gerçeği ne? ..
Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi'nin ilişkisi, içinde bilinmeyenlerin olduğu, bilinemedikçe de yorumlanan bir ilişki.
Öyle ki dünyayı etkisi altına alan Mevlana'nın 'hocam' diye nitelediği Şems ile ilişkisi son zamanlarda Türk romancılarına da ilham oldu.
Ahmet Ümit, Şems-i Tebrizi'nin ölümünü anlatan bir cinayet romanı yazdı. Elif Şafak, Mevlana ve Şems ilişkisi üzerine bir kitap yazıyor. Ama sanmayın ki Türk edebiyatçıları Mevlana ve Şems ilişkisini yeni keşfediyor, iki mutasavvıfın yaşadıklarına gönderme yapmış en önemli isimlerden biri de Orhan Pamuk.
Edebiyat çevreleri Kara Kitap'ın sufizmle, modern dünyayı birleştiren buluşlarının 'dâhice' olduğunu vurgulamışlardı.
Sadece edebiyatçılar değil, Eyşan Özhim de bir gün 'Şems' karakteri oynamayı çok istediğini söylüyor.
Mevlana 17 Aralık tarihinde, 735. ölüm yıldönümünde düzenlenecek Şeb-i Aruz törenleri ile anılacak. Törenlere günler kalmışken, Şems ile ilişkisinin gerçeğini öğrenmek için bir bilenin kapısını çalalım dedik. Mevlana üzerine çalışmalar yapan, Türkiye'de ve Amerika'da konuyla ilgili sayısız konferans veren, hatta önümüzdeki yıl İstanbul'da ilk kez bir Şems sempozyumuna imza atacak olan Cemalnur Sargut'la ilişkinin gerçeğini konuştuk.
Cemalnur Sargut, aralık 2009'da bir Şems sempozyumu düzenliyor. "Hocasını anlamadan Mevlana'yı anlayamayız," diyen Sargut, sempozyum için dünyaca ünlü 14 Mevlana profesörünü Türkiye'de ağırlayacak.
-Mevlana, Şems'le karşılaşıncaya kadar nasıl biriydi?
-Mevlana maddi ve manevi açıdan son derece bilgili; fizik, kimya, biyoloji, psikoloji konusunda muazzam derinlikte bilgilere sahip biri. Bu arada İslam'ın beklediği fıkıh, astronomi, kelam, Kuran gibi konularda da o dönemin en bilgili kişisi.
Şems'le karşılaşmasaydı da tüm eserleriyle dünyaya tesir edecekti ama Mevlana olmayacaktı.
Allah'ı ilimle bilmek seviyesinde olacaktı ki; bu Hz. Musa'nın seviyesidir. Mevlana, Şems'le karşılaşmasa; Musa olarak kalacaktı, İsalığa geçip, Muhammediliğe tekamül edemeyecekti.
-Peki ya Şems?
-Şems bir derviş, maddi bilimlerden çok, ledün dediğimiz, keşifle elde edilen, yani Allah'ın yarattığı manaların iç yüzünü görerek elde edilen, keşfi bilgiye sahip biriydi. Dolayısıyla Şems, Mevlana'yı ihtiyacı olan bütün bilgileri görme seviyesine ulaştırmak üzere yollanmış gibi. Zira kendi Şeyhi de Şems'i yollarken, "Seni bir Allah sevgilisine göndersem, aradığın her şeyi O'nda bulsan, o zaman O'na başını verir misin?' diyor, yani Şems bilerek geliyor oraya.
-Şems-i Tebrizi, gönderildiği kişinin Mevlana olduğunu nereden biliyor ya da Mevlana beklediği kişinin Şems olduğunu?
-Karşılaştıkları anda Şems'in sorusu çok önemli; "Bende Hak tecellisi var diyen biri mi üstün, yoksa peygamber gibi seni Allah'ım layıkıyla bilemedim, diye kendi aczini, hiçliğini belirten biri mi üstün?" Bu soru şu demek; "Ya Mevlana her şeyi biliyorsun da, ben doydum artık istemiyorum mu dedin? Yoksa doyamıyorum, bana öğret mi diyorsun?" İşte bu soruyla karşılaşınca Mevlana, anlıyor işin hikmetini.
Diyor ki; "Peygamber daha üstün, peygamber daha doyamadı Allah'a, ben de doyamıyorum, gel öğret," diyor.
-Şems, Mevlana'ya ne yapıyor da bu kadar etkiliyor?
-Hz. Şems, Mevlana'ya bütün öğrendiği şeylerin iç yüzünü göstermeye başlıyor. Düşünün ki; senelerce Kafka okumuşsunuz, Kafka'yı çok iyi bildiğinizi sanırsınız, ama bir edebiyat öğretmeni gelir ve Kafka'ya bakmak için size ipuçları verir, bu ipuçlarından sonra tüm Kafka'nın manası size derin bir şekilde açılır. İşte Şems'in Mevlana'ya yaptığı buydu. Mevlana aç ve doymayan bir öğrenciydi. Daha çoğunu isteyen biriydi. Şems ona gösteriyor, açıyor, ipucu veriyor, o ipuçlarından Allah'a varmanın, adeta problem çözmenin, adeta görmeden görür hale geçmenin zevkiyle, Mevlana Şems'e bağlanıyor. O kadar çok bağlanıyor ki, hayatının merkezi haline getiriyor.
Üç sene kadar, gidip gelen bir beraberlikleri var, arada çok dedikodu olduğu için Şems, Şam'a gidiyor, Mevlana çok yalvardığı için dönüyor.
Çünkü daha istiyor Mevlana, bitmemiş, doymamış... Daha öğrenmek ihtiyacı içinde.
-Nasıl dedikodular bunlar?
-İnsanlar Mevlana'ya alışmış, kalabalıklar halinde O'na ihtiyaçları var. O'ndan devamlı bir feyiz almaya çalışıyorlar. Hiç tanımadıkları bir adam geliyor hocalarını alıyor. Şems katiyen kendini açmamış, sadece Mevlana ve oğlu Sultan Veled için açmış. Mevlana "Edepli insan edepsizin sıkıntısına tahammül eden insandır," diyor. Şems o üç senede edepsizlere tahammül ederek Mevlana'yı eğitmiş, geceleri de Sultan Veled'i eğitmiş. Daha sonra Mevlevilik tarikatının nasıl kurulması gerektiğini yazdırarak anlatmış ve öğretmiş. Tarikatın bir anlamda fikir babası ve kurucusu Şems oluyor.
-Mevlana bu arada ne yapıyor?
-Mevlana çok başka bir dünya içinde, Mevlana Allah aşkına dalmış, sema ediyor, şiir söylüyor, konuşuyor, anlatıyor. Onun sistem kuracak hali yok, tamamen dağılmış vaziyette.
-Mevlana'nın çevresindeki insanlar Şems'in varlığından rahatsızlar mı?
-Çok rahatsızlar, kıskanmaya başlıyorlar; "Biz hocamızı göremiyoruz, birisi geldi, hocamız O'na esir oldu, hocamızı göremiyoruz ve hocamızla beraber olamıyoruz, Mevlana devamlı O'nunla olmak istiyor ve öğrencileriyle olmak istemiyor, her şeyi terk ediyor," diyorlar. Şems, Mevlana'nın kitaplarını dağıtıyor, "Bu maddi ilimde bulduklarının hepsini unutacaksın, ben sana işin hakikatini göstereceğim, bu bir birikimdi bana gerekti ama şimdi bunlar bitti," diyor.
Mevlana'nın bu hazırlık dönemi: Kendisinin en bilgili dönemini 'hamdım' diye değerlendirmesi, hocamla 'piştim' diye anlatması ve O'nun gidişiyle 'yandım' diye değerlendirmesi var.
-Şems hep geri planda, peki Mevlana'dan daha mı üstün?
-Nasıl diyebiliriz ki? İkisi de aynadaki görüntüler, aynı mana, aynı tecelli, birbirlerini uyandırmışlar, mesele burada. Böyle bir üç seneleri olmuş, Mevlana, Şems'in gitmeye meyilli olduğunu hissettiği için, Şems'e çok âşık olan, çok kıymetli kızı Kimya Hatun'la evlendirmiş. Ama Şems vazifesini biliyor, Kimya Hatun, Şems'e çok âşık oluyor, bir süre sonra bu aşkla veremden ölüyor, Şems'in gidişi bu ölümden hemen sonraya rastlar.
-Şems-i Tebrizi'nin öldürüldüğü doğru mu? Bu bir cinayet mi?
-Tarihi gerçeğinde bu katiyen bilinmiyor. Bir kan bulunduğu, kuyuya attıkları söyleniyor. Şems'in kanın bulunduğu söylenen yerde, Büyük Mutasavvıf Eva Meyerovitch, ilk defa titreme hissettiğini, Şems'in orada bulunduğunu söyledi. Tarihi hakikat bir sır, kim öldürmüş, öldürtmüş mü, bu kışkırtışta Mevlana'nın oğlu Alaaddin Çelebi'nin parmağı var mı? Çünkü Alaaddin Çelebi'nin babasıyla yakınlığından dolayı Şems'i kıskandığı söyleniyor. Hatta Alaadddin Çelebi'nin Kimya Hatun'a âşık olduğu söyleniyor.
-Şems'in gidişi ya da öldürülüşü Mevlana için çok önemli bir aşama yani...
- Şems biliyordu, "Şu anda benle görüyor, zannediyor ki ben olmazsam göremez, halbuki tüm güzellikler kendi içinde O'nun, kendi güzel, ben aradan vücudumu çekeyim ki; o aynı hakikati kendinde bulsun diye," kendi vücudunu aradan çekişidir bu kayboluş. Bir mürşit bunu mutlaka yapmalıdır. O zaman mürit, mürşide tapar, insana tapmış oluruz.
Mevlana bu noktaya geldi. Bu işin başıdır, fakat tapma derecesine gelmesin diye mürşit kendini aradan çeker. Şems'in yaptığı budur.
Şems, Mevlana'yı yıktı, yok etti, var etti ve bıraktı, gitti. Manevi açıdan Şems'in ortadan kayboluşu ise, Mevlana'nın Şems'in aynasında seyrettiği Allah'ını, artık kendi aynasında görmeye başlaması için şarttı.
-Şems'ten sonrası nasıl geçti Mevlana için?
-Mevlana, Şems kaybolduğu için çok ızdırap çekti. Burada çekilen ızdırap bir arkadaşın, bir dostun kaybı değildir, bir öğrencinin öğretmeninin manasını artık seyredemeyeceğinin ızdırabıdır. Uzun süre yemek yemediğini biliyoruz, zaten çok zayıf biriydi. Çok acı bir devre geçirmiş, birkaç sene böyle geçmiş sonra kendini halka adamış. O birkaç sene içinde Zerkubi çıkıyor karşısına, Zerkubi'yi baş köşeye oturtmaya başlıyor, uzun süre O'nun varlığı Mevlana'yı anlatmaya, öğretmeye itiyor. Daha sonra Hüsamettin Çelebi, "Bir kitap yazsanız," diyor. Mesnevi'nin ilk 18 bin beyitini yazıyor.
-Mevlana ve Şems'in ilişkisini eşcinsellik olarak yorumlayanlar var...
-Aklınız cinsellikteyse böyle bir yakınlığı cinsellikle değerlendirirsiniz.
Böyle öğretmen-öğrenci ilişkisini yaşayan biri olsaydı böyle bir düşünceye tenezzül bile edilmezdi. Ben kimseyi suçlayamam, Mevlana yasaklamıştır suçlamayı. Demek ki böyle düşünenlerin kafası ancak bu kadarına erebiliyor.
Allah böyle düşünenlerin izanını açsın, anlasın. Herkes bu yakınlığı kendi bakış açısıyla değerlendiriyor. Onun için bu kişilere Mesnevi'yi okumalarını tavsiye ediyorum, o zaman akıllarında böyle bir düşünce ya da şüphe kalmaz.
-Mevlana'ya popülist yaklaşımı nasıl yorumluyorsunuz?
-O kadar herkese 'Gel,' demiş ki, herkes geliyor 'O, benim' diyor. İranlısı geliyor, Amerikalısı geliyor 'Benim,' diyor. Tüm sufi görünen kişiler sakalı, bıyığı birbirine karışmış kişiler 'Mevlanacıyım,' diyor.
Sağ olsun Madonna, Mevlana'dan alıntılar yapıyor. Çünkü Mevlana buna izin vermiş. Mesnevi'ye bakıp hayvan hikâyesi gören var, aşk hikâyesi gören var. Batı Mevlana'yı sadece sevmiş, idrak edecek bilgisi ve kapasitesi yok, profesörler hariç, Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde tasavvuf konusundaki eğitim bizden çok üstün. Onlar halk olarak aşk şiiri okur gibi okuyorlar manasını idrak etmek yine bize düşüyor. Buda'ya çok saygım var ama o tasavvuf bizimkinin yanında ilkokul seviyesi.
-Bizdeki Mevlana eğitimi ne durumda?
-Bizim okullarımızda disiplinli bir Mevlana eğitimi yok. Çok zorlanarak beş altı senedir bir Mevlana enstitüsü açabildik.
Batıda kürsüleri var üniversitelerde.
İnşallah biz de o seviyeye geleceğiz.

Üniversitelerimizde Mevlana bölümü açılır ve okutulur, dünyaya bakışımız değişir ve belki Papa'yı bile değiştiririz. Papada biliyorsunuz dinler arası diyaloğa hayır diyor, oysa Mevlana
herkese gel diyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder